Monte-Carlo, Monaco




Tamamen plansız başlanan bir geziydi bizim için Monako...
Şehir/ülke ruhunu yaşamak için yola çıktık bu sefer..
Ne müzesini araştırdık ne parkını, bahçesini..
Günübirlik gitsek yeterli dedik, çantamızı hazırladık, ulaşım bilgilerini öğrenip atladık trenimize..



Ventimiglia (İtalyanca) / Vintimille (Fransızca) isme sahip kasabaya gittik önce şirin Torino'muzdan Trenitalia ile. Tam olarak İtalya-Fransa sınırında olduğu için burada trenden indik ve Fransız treni yani SNCF ile deniz kıyısındaki Monaco yolculuğumuza devam ettik. 



Burada dikkatinizi çekeceğim nokta Ventimiglia da belirli bir saatten sonra (sanıyorum 17-18:00 civarı, yine de araştırmak lazım) tren olmuyor, tren istasyonu da açık olmadığı için  o saatten sonra orada kaldıysanız ertesi gün trenini sokaklarda beklemek zorundasınız, aman dikkat!! (arkadaşlarım tarafından tescilli, onaylı!)

Ve sonunda Monte Carlo/Monaco-Ville'de indik, elimize haritayı aldık, bu harikulade geziye başladık..




Limandan başladık yürümelere.. 


"Aaaa yukarıda akvaryum varmış" nidalarıyla yokuşlara doğru devam ettik...



Sonra da "e girmeden olmaz şimdi" deyip soluğu içeride aldık...






Akvaryum çıkışı Şapelle karşılaştık, burayı da gezelim dedik..


Daracık yollardan ilerledik..


Saray'a ulaştık, 1297'de Monako'yu ele geçirip yıllarca yönetime sahip ailenin başı, Grimaldi'nin heykelini gördük, kuşbakışı limanı izledik..




Fotoğraf çekimlerimiz bitince de, şimdiki merkeze doğru inişe geçtik...



Hayır hayır, kesinlikle alışveriş yapmadık..!!


Kısacası cadde, bu tarz evler ve portakal ağaçlarıyla bezenmişti..



Ve böylece Monako gezimizin sonuna geldik. Aslında biz Monako'yu gezmekten ziyade yaşadık. Evet, yemekleriyle, mağazalarıyla, sokaklarıyla, insanlarıyla ve (klasik koleksiyon parçalarını saymazsak) tabii ki kendine has hediyelik eşyalarıyla... 
=))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Trenitalia

Bir Datça hikayesi

Didyma-Didymaion-Didim