Erasmus'ta FOYER'de kalınır!..
Erasmus'ta nerede kalınır??
Nerede kalınır??
Ev, yurt -çıkarsa tabii-, hostel, ya da hostel-yurt-ev =))
Evet ben "hostel-yurt-ev"'de kaldım!
Öncelikle her Erasmus öğrencisi gibi kalacak yer ayarlamakta zorlandım, yardımcı siteleri inceledim, benim gibi erasmus öğrencileriyle diyaloğa girdim, bazen ev arkadaşı arayanlara mail attım ama cık! Sonuç elde etsem de hiç biri beni ve ailemi mutlu etmedi.. Sonunda herkes gibi otel-hostel rezervasyonu yapıp gidip yerinde arayıp bulayım dedim..
Ve benden önce staj hareketliliğiyle Torino'da bulunan melek arkadaşım Elçin'in kendi yerini bana devretmesi ile problem çözüldü! Evet, şans bu olmalı!!
Gelelim kaldığım yurt-hostel-ev'e... Foyer'e..
Başlarda Foyer'e yürümek ölüm gibi geliyordu, o Via Sacchi yürü yürü bitmiyordu 54'e kadar, yeni yerler mi baksam diye düşünüyordum -kolaymış gibi!-. Oda arkadaşımla da aram gayet iyidi aslında. Ve sonradan ben de "Foyer" sakinlerinden biri oldum ve bunun eşsiz keyfini yaşamaya başladım!...
Haftada en az 3 gün Breno bize piyano şöleni sunardı biz de ya bu şöleni yaşar ona eşlik ederdik ya da oturur ders çalışır ya da birşeylerle ilgilenirdik.. Kısacası oturma odasından gitmemek için mutlaka bir bahane bulurduk..
Sadece güzel çalması değil çalarken herkese hitap etmesi ve yanına oturan herkese öğretebilmesi de sadece ona has bir başarıydı=))
Mutfağın ortak oluşu bizi birbirimize bağlayan bir başka nedendi.. Ben akşam yemeğimi herkesten erken 6-7 civarı yemeği tercih ederdim, hem kalabalık olmazdı, en azından hazırlarken rahat olurdum, bazense özellikle tercih ederdim erken yemeği.. Çünkü mutlaka laf lafı açardı, kalkmak istesem de kalkamaz, yine geç kalırdım bir yerlere gitmek ya da çalışmak için!
Hep birlikte yemek yapmakla kalmaz, bazen canımız ister kek yapardık, herkese haber verir minik minik dilimlerle paylaşırdık bu mutluluğu!
Sadece yöresel kekler de yapmazdık, Erasmus'ta klasikleşen Türk gecesinden de yaptık, Türk kahvesi yapıp fal da baktık...
Tabi bazen fal bakabilmek için ışık kapatıldı, herkes el ele tutuştu mumlar yakıldı... Biraz şaka da katmak lazım canım.. =))
Ve günler böyle hızlı, güzel geçerken sonlara geldik.. Gülüp eğlenirken biteceğini hiç düşünmedik... Sıkıldık gecenin geç saatlerinde filmler izledik, partiler yaptık, garip tatlılar yapıp denedik, sonraysa süslenip "lapsus"a gittik, dönüşündeyse kebap yedik =)) Kampanyalardan pizza biletleri bulduk, bulamadığımzdaysa Aperitivolara gittik, sonrasındaysa Murphy's'e uğramadan dönmedik! Ve Lucas Foyer'e veda edişleri başlattı, hepimiz birer birer ayrıldık evimizden, ailemizden..
Nerede kalınır??
Ev, yurt -çıkarsa tabii-, hostel, ya da hostel-yurt-ev =))
Evet ben "hostel-yurt-ev"'de kaldım!
Öncelikle her Erasmus öğrencisi gibi kalacak yer ayarlamakta zorlandım, yardımcı siteleri inceledim, benim gibi erasmus öğrencileriyle diyaloğa girdim, bazen ev arkadaşı arayanlara mail attım ama cık! Sonuç elde etsem de hiç biri beni ve ailemi mutlu etmedi.. Sonunda herkes gibi otel-hostel rezervasyonu yapıp gidip yerinde arayıp bulayım dedim..
Ve benden önce staj hareketliliğiyle Torino'da bulunan melek arkadaşım Elçin'in kendi yerini bana devretmesi ile problem çözüldü! Evet, şans bu olmalı!!
Gelelim kaldığım yurt-hostel-ev'e... Foyer'e..
Başlarda Foyer'e yürümek ölüm gibi geliyordu, o Via Sacchi yürü yürü bitmiyordu 54'e kadar, yeni yerler mi baksam diye düşünüyordum -kolaymış gibi!-. Oda arkadaşımla da aram gayet iyidi aslında. Ve sonradan ben de "Foyer" sakinlerinden biri oldum ve bunun eşsiz keyfini yaşamaya başladım!...
Haftada en az 3 gün Breno bize piyano şöleni sunardı biz de ya bu şöleni yaşar ona eşlik ederdik ya da oturur ders çalışır ya da birşeylerle ilgilenirdik.. Kısacası oturma odasından gitmemek için mutlaka bir bahane bulurduk..
Sadece güzel çalması değil çalarken herkese hitap etmesi ve yanına oturan herkese öğretebilmesi de sadece ona has bir başarıydı=))
Mutfağın ortak oluşu bizi birbirimize bağlayan bir başka nedendi.. Ben akşam yemeğimi herkesten erken 6-7 civarı yemeği tercih ederdim, hem kalabalık olmazdı, en azından hazırlarken rahat olurdum, bazense özellikle tercih ederdim erken yemeği.. Çünkü mutlaka laf lafı açardı, kalkmak istesem de kalkamaz, yine geç kalırdım bir yerlere gitmek ya da çalışmak için!
Hep birlikte yemek yapmakla kalmaz, bazen canımız ister kek yapardık, herkese haber verir minik minik dilimlerle paylaşırdık bu mutluluğu!
Sadece yöresel kekler de yapmazdık, Erasmus'ta klasikleşen Türk gecesinden de yaptık, Türk kahvesi yapıp fal da baktık...
Tabi bazen fal bakabilmek için ışık kapatıldı, herkes el ele tutuştu mumlar yakıldı... Biraz şaka da katmak lazım canım.. =))
"Happy Halloween" partisi kaçar mı? Korkutmaca eğlenceleri kaçar mı? Hayır! Herkes hazırlandı, olmak istenen karakterler seçildi, makyajları titizce yapıldı ve topluca dışarıya çıkıldı.. Ve saklanıp kırmızı ışıkta arabaları korkutmacalar, gelen arabaların karşısında kıpırdamadan dikilen Zombi arkadaşımız ve gecenin sonundaysa "life"ımızın vazgeçilmez temalı partilerinden birisi =))
Biz din-dil-ırk ayrımına hiç girmedik. Bu yüzden her konuyu masaya yatırdık, konuştuk da konuştuk.. Sorguladık, merak ettik, anlattık ve muhabbetin sonunda da gülümseyip iyi geceler deyip odalarımıza çekildik. Bazen İngilizce, bazen İtalyanca hatta Türkçe, Fransızca, Portekizce ve Çince konuştuk!! Hatta bir gece mutfakta eğlenen ve 11 dil konuşabilen bir topluluk bile olduk! Noel'de de özenle hazırlanan oturma odamızda birlikte şarkılar söyledik, yemekler yedik, tombala oynadık, içip güzelleşip eğlendik =)))
Sonra bir gün kar yağmaya başladı ve uyandığımda etraf bembeyaz, dışarıda bizimkilerin çığlıkları! Hiç düşünmedim, giydim üzerime bir şeyler, aldım eldivenlerimi ve anahtarımı çıktım kar topu savaşına! Tabi bize bu kadarı yetmez, hoplaya zıplaya gittik "Parco del Valentino"ya.. =)) El birliğiyle kar toplayıp dizayn okuyan arkadaşlarımızın hayal gücüne güvenerek yaptık kardan adamımızı ve işte sonuç...
İtalya'ya giderseniz "Farinata" yemeden dönmeyin! Ben haftada 2-3 kez yerdim.. hem ucuz hem de gayet başarılı.. Aslında pek bir özelliği yok, mısır unundan yapılmış krep şeklinde tarif edebilirim ama öyle kolay da değil, ince olması lazım, tam zamanında fırından almak lazım vs.. Bendeki bu yoğun farinata aşkına saygı duyan arkadaşlarımla sözleşip bir gece denedik.. Oldu mu? Oldu, ama pek başarılı olduğumuzu söyleyemem.. Peki mutlu olduk mu? Olduk!!!! =))
Ayrıca maçlarımız vardı.. Voleybol turnuvasına katılan arkadaşlarımızı hiç yalnız bırakmadık, her dilde bağırdık tezahürat ettik, bağırırken eğlendik, eğlendirdik, bazen heyecanlandık ama neredeyse her maçı -1 maç dışında =p- biz aldık.. Yaşasın Foyer ve takımı! =))
Tabi canlı canlı futbol maçlarına da gitmedik değil, anlaştık, kararlaştırdık -belki biraz geç karar verdik- ama maçımıza gittik, 3-1 yendik, dönüşünde de türlü türlü eğlenip, güldük geçtik =))
VE son gecemde tez telaşından yorgun, valiz hazırlama telaşıyla Foyer'e dönen ben oda arkadaşım ve yakın arkadaşımın bana hazırladığı süprizle tüm sıkıntılarımı unuttum ve hep birlikte bu adı olmayan bir çok malzemenin karışımıyla hazırlanmış akşam yemeğini yedik, üstüne de bu şirin tatlıları...
Foyer benim için Erasmusa tat katan en baş neden oldu, evde kalsaydım eminim bu kadar eğlenemezdim.. Odada sıkıldığımda bile alt kata inmem ya da herhangi birinin kapısını çalmam yetiyordu bir şeyler yapmaya, sıkıntımın uçup gitmesine! Evet biz bir AİLEydik ve Erasmus bu aile ile daha güzel, keyifli ve vazgeçilmez oldu benim için...
Daha yazamadığım nice hatıralar ve "Foyer sakinleri"... herşeyi, hepinizi çok özlüyorum, özleyeceğim de ... =((
Yorumlar